Cuma, Ekim 16

kısa bir es..

El yazısıyla yazılman gerek senin, özenle, çizginin dışına taşırmadan! Kısık sesle söylenmeli adın, isminin tek bir harfi kaçırılmadan. Tüy gibi inmeli insan tenine, ipeğe dokunur gibi dokunmalı, geçen saniyeleri umursamadan. Parmak uçlarıyla yürümeli sen uyurken, uyanırsan gideceğin korkusundan. Teninin kokusu yeni doğmuş bebeğin kokusu gibi çekilmeli içe, ve korkulmalı o kokudan yoksun bırakılmaktan! Her şeyini özenle katlamalı ve yerleştirmeliyim çekmecelere. Girince için ferahlasın diye kendi ellerimle temizlemeliyim evimizi. İçine ruhumu da kattığım yemekler yapmalıyım ve oturup karşına elim çenemde seyretmeliyim sen yerken iştahla! Konuştuğumuz gibi bahçeye hazırlamalıyım sofranı çiçekli masa örtüsünün üzerinde. Ağzımızın tadı olmalı, ağzımın tadı olmalısın boğazımdan içeriye tek bir lokma girmese de. Mangalda yanan parmağımı öpmelisin ve gözlerimiz birbirine değmeli, sinsi bir gülümseme konmalı dudaklarımıza sonraki öpmelerimizi tahmin edercesine. Bahçedeki hamakta sarılmalısın bana ve ‘eline sağlık’ kadınım olmalı tüm yorgunluğumu unutturan. Gözümden yaş gelmeli sevişirken seninle inanmalıyım senin tenin olduğuna , sen olduğuma ve ilk defa anlam kazanmalı sonlandırılan bir sevişme ‘seni seviyorum biliyor musun’ sözü duyulduğunda…